Fallen Order’ın hikâyesi, “Ne oldu şimdi?” dedirterek bitmişti. Şimdi Darth Vader varlığımızdan haberdar, öncekinden daha olgunuz ve galaksinin her köşesinde aranıyoruz. Peki Jedi: Survivor, bu hikâyeyi tamamlayabilecek mi?
Star Wars Jedi: Fallen Order, çıktığı dönemde Star Wars oyunu arayanlar için ilaç niteliği taşıyordu. Zira Battlefront 2 gibi online bir yapımı kenara bıraktığımızda, yeni nesil için keyifli bir ışın kılıcı aksiyonu sunan bir oyun yoktu. Yine de bu yokluk, oyunun oyuncu gözündeki değerini korumaya o kadar da yetmemişti.
Oyunda birçok eksik vardı ve bunlar, oyunun bir noktasından sonra “bitireyim de gitsin” dememize sebep oluyordu. Bu yüzden tekrar oynanılabilirliği yoktu desek hatalı sayılmayız. Fakat ilk oyunu öyle ya da böyle bitirip Jedi Survivor’ı da 22 saatlik oynanışın ardından bitiren biri olarak söylemem gerekiyor: Bu sefer olmuş.
- Not 1: Jedi: Survivor görsellerinin tümünü kendi oynayışımız sırasında aldık.
- Not 2: Hikâyeye etkisi olmayan ufak spoiler’lar görebiliriniz.
Önceki oyunu aşağı çeken yönler neydi?
Fallen Order’ın en büyük eksikliklerinden biri, oyuncuyu görevin başında saldığı haritaya derinlik katmakta zorlanması ve bu sebeple de “ben niye gelmiştim buraya ya?” dedirtmesiydi. “Hadi biz orada geçen olaylara hakim değiliz, karakterimizi takip ederiz olur biter” demek de mümkün değildi. Çünkü ana karakterimiz Cal, o dönemde genç ve tabir yerindeyse acemi bir Jedi. Bu yüzden kendisi de çoğu zaman ne yaptığını bilmiyordu.
Keyifli bir ışın kılıcı aksiyonu olsa da bunun asıl tepe noktası, oyunda çok geç bir evrede karşımıza çıkıyordu. Düşmanlar sizin souls oyunlarına hakim olup olmamanızdan bağımsız olarak dengesizdi.
Daha oyunun başlarında seviyemizin çok üstünde bir canavarla karşılaşabiliyorduk. Elbette bunun amacı yeteneklerimizi geliştirip o haritaya geri dönmemizi ve canavarın ardındaki ganimeti elde etmemizi sağlamaktı fakat harita derinliğindeki eksik, buna yönelik bir istek bırakmıyordu. Bu yüzden de alt tarafı kullanmayacağımız bir kıyafeti elde etmek için söz konusu canavarla uzun vakitler geçirmemiz gerekiyordu.
Hikâye tarafında ise daha uzun olması gereken yerler bulunuyordu. Oyunun tabir yerindeyse bir anda yuvarlanarak bitmesini de hesaba katarsak özellikle de son kısımların kısa sürede yazılıp çizildiğini düşünen bir kesim ortaya çıkmıştı.
Hikâye hantallığı, karışık bölüm tasarımı gibi konuların yanında bahsedeceğimiz bir diğer büyük eksiklik de fotoğraf modunun olmamasıydı.
Zira Fallen Order, hem ara sahnelerinde hem de oynanış sırasında oyuncuyu oldukça çekici manzaralarla baş başa bırakıyordu. Bunları kaydedememek de hoş değildi elbette.
Tüm bu hantallığı geride bırakıp Jedi: Survivor’a geçiş yapmak:
Bunlar olmuş:
- Göz kamaştırıcı grafikler, RTX desteği
- Fotoğraf modu
- Çeşitli dövüş sistemi
- Düşman çeşitliliği
- Karakter etkileşimleri
- Platform kısmındaki yenilikler
- Mekân tasarımları
- Dengeli düşmanlar
- Işın kılıcı özelleştirme seçenekleri
- New Game+ (Açtığınız tüm özelliklerle oyuna tekrar başlayabilme)
- Hikâyede iyi/kötü zıtlığından uzak karakter çatışmaları
- Araknofobisi olanlar için ayarlarda yer alan özel bir seçenek
- Hızlı seyahat (Fast Travel)
- Hikâyede yer alan birden fazla tepe noktası
- Önceki oyundan kalan soru işaretlerine verilen cevaplar
- Uzuvların kesilebilmesi
- Hayvanları binek olarak kullanabilme
- Daha zengin ve oyuna doğrudan etki eden yetenek ağacı
Bunlar olmamış:
- İnceleme versiyonunda karşılaşılan oyundan atma problemleri
- Bilgisayar sürümünde yer alan optimizasyon sorunları
Jedi: Survivor’ı oynadığımda aklımda sık sık şu düşünce gelip geçti: “Oyuncuları gerçekten dinlemişler”. Çünkü Fallen Order’ı oynarken şikâyet ettiğim ne varsa -ki bunlar diğer oyuncular tarafından da dile getirilen şeyler- bu oyunda düzeltilmiş ve eksiklerin yeri doldurulmuş.
Örneğin artık her oyuncu, kendine özel bir dövüş stili belirleyerek oyunu deneyimleyebiliyor.
Önceki oyunda gördüğümüz tekli ve çift ışın kılıcı, daha da geliştirilmiş ve oyuna 5 adet stance (duruş) eklenmiş. Ghost of Tsushima oyununda da gördüğümüz bu stance’lerin her biri yetenek ağacında geliştirilebiliyor ve bu sayede kendi oynayış şeklinizi bulabiliyorsunuz.
Zira ben oynadığım sürede sürekli “tamam bu güzelmiş… yok, bu daha güzelmiş” gibi düşüncelere girdim. Her meditasyon noktasında veya workbench denilen masalarda bu stance’leri değiştirebiliyoruz. Aynı anda iki adet stance’imiz oluyor bu sebeple hangilerini tercih edeceğiniz size kalmış. Biz şu şekilde kabaca özetleyelim:
Alışık olduğumuz tekli ışın kılıcı: Single Blade
Bire bir kaldığınız durumlarda rakibe odaklanıp hızlıca saldırılar yapmanızı mümkün kılıyor. Sürekli bunu kullanıyor olmak sizi yanıltmasın, diğerlerinden aşağı kalır yanı yok. Zaten hepsi ayrı amaçlar için kullanılıyor.
Yakın menzilde birden çok düşmanı alt etmek için: Double-Bladed
Önceki oyundan da aşina olduğumuz bu ışın kılıcının menzili oldukça az. Fakat sürekli hasarı ve aynı anda birden çok düşmana zarar verebilmesi, çok sayıda düşmanla karşı karşıya gelindiğinde kendisini iyi bir seçim hâline getiriyor.
Ne atak ne de savunma odaklı diyebiliyoruz: Dual Blade
Bu stance, iki elde de ışın kılıcımızı tutarak rakibe seri saldırılar gerçekleştirmemizi mümkün kılıyor. Bunun yanında kayda değer bir savunma da sunuyor. Farklı türde düşmanlarla karşı karşıya kaldığınız durumlarda ortama ayak uydurabilmenizi sağlayacaktır.
Fakat stamina’nız, bu stance’de daha hızlı bitiyor ve bu sebeple de bir gözünüzü orada tutmakta fayda var.
Önüne geleni adeta ezip geçen ağır bir stance’imiz de var: Cross Guard
Bu duruşta iki elimizde tek ve uzun bir ışın kılıcını tutuyoruz. Saldırılarımız önceki kadar hızlı olmuyor, hatta tam aksine ağır saldırılar yapıyoruz. Fakat bunların hasarı doğal olarak daha fazla oluyor. Zamanlamanın oldukça kritik hâle geldiği bu duruş, dayanıklı düşmanlara karşı oldukça etkili olurken hızlı ataklar yapan düşmanların sizi ezmesine de sebep olabilir.
Yakıştı mı şimdi ışın kılıcıyla savaşırken silah çekmek?
Blaster duruşunu elime aldığım ilk anda bile fark ettim ki, evet yakışmış. Bir elimize ışın kılıcı, diğerine ise hafif bir silah aldığımız bu duruş hem yakından hem de uzaktan saldırı yapma imkânı sağlıyor. Bu sayede ani gelişen durumlara bile hızlıca tepki verebilmeyi mümkün kılıyor.
Son olarak silahın şarjörü, yaptığınız ışın kılıcı hamleleriyle doluyor. Yani “ben bunu alır bir yere çıkar, oradan herkesi indiririm” gibi düşüncelere hiç girmeyin.
Çeşitlendirilen tek şey ışın kılıcı değil. Artık daha aktif ortaklarımız var.
Bode
Fallen Order’da bir noktadan sonra yaptıklarımız aynılaşıyordu. Gemimizi bir gezegene indiriyorduk, Cere ve Greeze gemide bekliyordu, sonra da biz işimizi halledip geliyorduk. Fakat şimdi, takımımızdaki belli başlı kişiler, yol boyunca bize eşlik edebiliyor, dövüş sırasında bize yardımcı olabiliyor, hatta kendi başlarının çaresine bakabiliyorlar.
Bir anda ortağınızdan rakibi sabit tutmasını veya belli bir rakibe saldırmasını isteyebiliyorsunuz. Oyunun bu yönü, özellikle de boss savaşlarında oldukça etkili oluyor. Bunun yanında bitirici hamleleri de ortaklarınızla birlikte yapabiliyorsunuz.
Dövüş dışında da oldukça etkileyici yenilikler bulunuyor.
Fallen Order’ın en büyük eksiklerinden biri de içine çekmeyen bazı haritalarıydı demiştik. Burada ise keşif için farklı araçlar sunuluyor. Bu sayede öncesinde ulaşamadığınız yerlere geçişiniz daha sonra mümkün oluyor ve oyunun ödüllendirici sistemi, bu konuda oyuncuyu motive ediyor.
Bunun haricinde tatlı ortağımız BD-1, artık öncekine göre daha aktif rol oynuyor. Onun sayesinde bazı bölümleri geçebiliyor, kendisini dürbün gibi kullanabiliyor ve birbirinden farklı senaryolarda işlevselliğinden yararlanabiliyoruz.
Diyaloglarda bazen ufak çaplı seçenekler sunulduğunu görüyoruz. Oyuna derinden etkisi olmasa da tatlı bir dokunuş olduğunu söyleyebilirim.
Diyaloglar demişken…
Jedi: Survivor oynarken farklı oyunlardan karakteristikleri alıp bu oyuna entegre ettiklerini fark ettim. En çok gözüme çarpan ise karşımızdakini ikna etmek için kullandığımız, Witcher oyunlarında yer alan Axii işareti ve Blaster duruşunda elde ettiğimiz, Red Dead Redemption’ın ikonik dead eye özelliği oldu.
Yani bu gibi benzer elementler görmek mümkün.
Bunun dışında artık binek hayvanlar kullanabiliyoruz.
Önceki oyunda yer alan kişiselleştirme seçenekleri, burada çok daha zengin hâle gelmiş.
Oynanış elementlerinin ardından gelelim en önemli kısma: Hikâye
Jedi: Survivor, oldukça etkileyici bir şekilde açılışı yapıyor ve hikâye boyunca ortaya çıkan farklı gelişmelerle ve ters köşelerle bunu diri tutmayı başarıyor. Ben şahsen yaklaşık 2-3 kere “oyun şimdi biter herhalde” düşüncesine girdim fakat devamı sürekli geldi.
Önceki oyunda bir noktadan sonra bitsin gitsin dedim ve oyunu o şekilde bitirdim. Bu oyunda ise yine benzer bir noktanın ardından sürekli bir merak hissiyle devam ettim. “Şimdi ne olacak?” düşüncesi beni sürekli ayakta tuttu ve oyunun sonuna gelene kadar ve geldiğimde, ilk oyundan aklımda kalanlar dahil neredeyse tüm soru işaretleri cevaplandırıldı.
Oyunda çok sayıda önemli kısım var. Bu yüzden de oyunu oynamayı düşünenler spoiler görmemek adına sosyal medyadan uzak durmayı tercih edebilir.
Çünkü bu oyundaki gelişmeler, “X ölüyor, Y kazanıyor” şeklinde bırakılabilmekten uzak ve gerçekten hikâyeyi sarsıcı ve oyuna bakışınızı değiştirebilecek nitelikte. Oyunun bunları sunma şeklini de bu noktada övebiliriz.
Oyunu oynamak isteyenlere önerim, PC’de yaklaşık 1200 TL ödemek yerine EA Play Pro’ya yönelmeleri.
Buraya kadar iyi güzel de, hiç mi kötü yanı yok bu oyunun?
Oyunu oynarken yaklaşık 5-6 kere donma ve oyundan atma problemleriyle karşılaştım. Bu sebeple de bazı kritik noktalara gelmişken tekrar en son kaydın alındığı yere dönmem gerekti. Bunun haricinde oyunda ses kayması, diyalogların geç girmesi ve senkronize olmaması ve uzun süre aynı şekilde kalan ani FPS düşüşleri -ki burada RTX 3070 Ti ile oynadığımı belirteyim- yer alıyordu. 60-80 arasında FPS değerleri görürken bir anda 15-20’ye düştüğünü ve öyle kaldığını da gördüm.
Fakat bunlar, geçtiğimiz gün gelen büyük bir güncellemenin yanında diğer güncellemelerle de çözülebilecek şeyler. Ben Fallen Order’ı öyle böyle bitiren biri olarak Jedi: Survivor’ın gerek hikâyesiyle gerekse de oynanışıyla tatmin oldum ve biraz gezip biraz görev kovalayarak 22 saatte oyunu bitirebildim. İmkânı olanların kesinlikle oynamasını ve Fallen Order’ın yarım kalmış hikâyesini bitirmesini tavsiye ederim.
Son olarak Jedi: Survivor’ın sistem gereksinimleri şu şekilde:
Minimum sistem gereksinimleri:
- İşlemci: İntel Core i7-7700 veya Ryzen 5 1400
- Bellek: 8 GB RAM
- Ekran Kartı: 8GB VRAM | GTX 1070 | Radeon RX 580
- DirectX: Sürüm 12
- Depolama: 155 GB kullanılabilir alan
Tavsiye edilen sistem gereksinimleri:
- İşlemci: Intel Core i5 11600K veya Ryzen 5 5600X
- Bellek: 16 GB RAM
- Ekran Kartı: 8GB VRAM | RTX2070 | RX 6700 XT
- DirectX: Sürüm 12
- Depolama: 155 GB kullanılabilir alan
Oyuna yönelik sorularınız varsa yorum kısmında paylaşabilirsiniz. Veya eklememizi istediğiniz kısımlar varsa yine yorum kısmından bize ulaşarak bunu belirtebilirsiniz.
Kaynak: www.webtekno.com