Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, aralarında Ensonhaber Ekonomi Editörü Aslı Didari’nin de olduğu gazetecilerle bir araya geldi.
Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cevdet Yılmaz, öncesinde ise ekonomik gelişmelere ilişkin bilgilendirme yaptı.
Yılmaz’ın sunumunda, KKM hesaplarındaki düşüş eğilimin devam ettiğini söylerken, Merkez Bankası rezervlerine de değindi.
Cevdet Yılmaz, “Merkez Bankamız ciddi anlamda bir rezerv birikimi sağladı. Brüt rezervimiz 98,5 milyar dolardan 155.1, en son rakamı söyleyecek olursak açıklanan 155 milyar dolar seviyelerine geldi, 99,5’tan 155’e yükseldi” derken, Türkiye’nin kredi notu ve risk primi düşüsüne de değindi.
Yılmaz, “Düşen bütçe açıkları, düşen cari açık, artan rezervler, KKM gibi hususlardaki ilerlemeler, TL mevduatın payının artması, bütün bunlar risk göstergelerini aşağıya düşürmüş durumda, bu da CDS dediğimiz oranlara yansıyor.” dedi.
Devamında ise soru cevap kısmına geçildi ve gündemdeki DEM Parti heyetinin İmralı ziyaretine ilişkin konular ele alındı.
Cevdet Yılmaz ise şu ifadelere yer verdi:
TERÖRSÜZ TÜRKİYE DÖNEMİ VE TERÖRÜN MALİYETİ
Öncelikle terörün maliyetiyle ilgili bir analiz yapayım. Terörün bir insani maliyeti var tabii hiçbir can kaybının maliyeti ölçülemez. Ölçüye gelmeyecek bu yanını bir tarafta tutarak söylüyorum. Söyleyeceklerim onun dışındaki maliyetler ekonomik maliyetler.
Ekonomik maliyetleri ikiye ayırmak gerekiyor. Birincisi, terörün doğrudan maliyetleri. Diyelim ki, bir şantiyeye saldırdılar veya bir binaya zarar verdiler, bir yolu tahrip ettiler fiziki olarak o doğrudan bir maliyet oluşturuyor.
İkincisi ise ekonomik tabirle alternatif maliyet, yani terör var diye yapılamayan işlerin maliyeti. Bu ikinci maliyet birincisinden çok daha yüksek. Terör var diye yaylalara gitmeyip işte hayvancılık yapamamak. Terör var diye turizmin gelişmemesi. Terör var diye yatırımcının gidip yatırım yapmaması.
Terör var diye insanların çıkıp işte birtakım faaliyetler yürütmemesi. Dolayısıyla, bütün bunlar terörün dolaylı alternatif maliyeti, esas büyük ekonomik maliyet de burada. Bunu da bütün Türkiye yaşadı belki, ama en fazla bence Doğu-Güneydoğu insanı yaşadı bu alternatif maliyeti. Bırakın orada yatırım yapmayı Doğu-Güneydoğulu birçok iş adamımız oradan başka bölgelere gidip yatırım yaptılar.
Halbuki bir bölge için en güzel şey nedir? Kendi sermayesini tutmak, kendi bölgesinde yatırım yaptırmak, mümkünse başka bölgelerden insanların da gelip yatırım yapmasını sağlamak o bölgeyi kalkındırır.
“TERÖRÜN AZALMASININ EN BÜYÜK FAYDALARINI TÜRKİYE GÖRÜYOR”
Maalesef Doğu, Güneydoğu’da sermaye kaçışı oldu, nitelikli insan gücü kaçışı oldu. Dolayısıyla, bütün bunlar terörün maliyetleri, terörün bertaraf edilmesinin faydaları da tam tersine işte en büyük faydası bu dolaylı faydalar. Şimdi büyük bir başarı var terörle mücadelenin sonucunda Doğu-Güneydoğu’da hakikaten çok güzel bir huzur ortamı var. Ben de Bingöllü bir kardeşiniz olarak söylüyorum, çok çok huzurlu bir ortam oluşmuş durumda.
Terörün azalmasının da faydalarını en fazla Doğu Güneydoğu görüyor, görmeye devam edecek. Zararlarını nasıl en fazla o bölge gördüyse, terörün tasfiyesi ile faydayı da tüm Türkiye görüyor elbette, ama en fazla Doğu’da, Güneydoğu’da yaşayan insanımız görüyor.
“BİZ TERÖRE KARŞI BÜYÜK BİR BAŞARI ELDE ETMİŞ DURUMDAYIZ”
Altını sürekli çizdiğim bir konu, terörün zararları daha kısa vadede gerçekleşiyor, çünkü yıkmak kolay, bunu bertaraf edip fayda sağlamak ise biraz daha zaman alıyor, çünkü kolay değil. Bir anda bir terör saldırısı bir turizmi bitirebiliyor mesela, ama onun toparlanması belli bir zaman alıyor, yeniden bir farklı algı oluşması. Şimdi Doğu, Güneydoğu bu süreç içinde ve ben inanıyorum ki, Türkiye ortalamalarının üzerinde bir büyüme kaydedecek. Doğu, Güneydoğu’da Gabar petrolünü görüyoruz. Terörsüz Doğu, Güneydoğu’da, Mardin’de, Diyarbakır’da boş odası kalmayan oteller ciddi bir canlanan turizm görüyoruz, yine Doğu’da hayvancılık görüyoruz. Bingöl’de devasa bir SÜTAŞ yatırımı görüyoruz. Günde bin ton süt işleyen tesislerin kurulduğunu görüyoruz. Bütün bunlar aslında orada yeniden ekonominin canlandığını gösteriyor. Dolayısıyla, biz teröre karşı aslında büyük bir başarı elde etmiş durumdayız. FETÖ’ye karşı, DEAŞ’a karşı ve PKK’ya karşı.
DEVLET BAHÇELİ’NİN MESAJLARI
Bunun zaten ana vizyonunu da Cumhurbaşkanımız ortaya koymuş durumda, bu da Türkiye yüzyılı vizyonu. 100 yıllık bir cumhuriyetimiz var, çok büyük kazanımlarımız var, şimdi yeni bir yüzyıla girdik ve bu yüzyıl birçok alt başlığı var, ama bir tanesi de en temel başlıklarından biri huzurun ve kardeşliğin yüzyılı olacak diyor Cumhurbaşkanımız. Dolayısıyla, ana vizyonumuz da bu, bu vizyon çerçevesinde hareket ediyoruz. Terörün gölgesinde olmayan bir siyaset istiyoruz.
“TERÖRÜN GÖLGESİNDE SİYASET OLMAMALI”
Şunun da hep altını çiziyorum ben: Terör demokrasinin de, kalkınmanın da düşmanıdır. Terörün olmadığı bir ortam ise demokrasiye de, kalkınmaya da güç verir. Terör varsa bir ortamda siz seyahat etme özgürlüğünüzü kullanamazsınız, düşüncelerinizi ifade etme özgürlüğünüzü kullanamazsınız, girişimcilik özgürlüğünüzü kullanamazsınız, yatırım ortamı gelişmez.
Dolayısıyla, terörsüz bir Türkiye aynı zamanda daha hızlı kalkınan, demokratik standartlarını daha hızlı yükselten bir Türkiye demek. Biz artık terörün gündemden çıkmasını istiyoruz. Terörün hiçbir siyasi parti üzerinde, hiçbir siyasi grup üzerinde gölgesinin devam etmesini istemiyoruz.
Aslında terör olduğu sürece demokratik siyaset de olmaz. Elbette demokrasilerde çok partiler olacaktır, çok partili sistem zaten demokrasi. Farklı görüşler, farklı fikirler olacaktır, ama terörün gölgesinde siyaset olmamalı. Hiçbir parti, hiçbir grup hem ben demokratik siyaset yapıyorum deyip hem de terörle iç içe veya dirsek teması içinde olamaz. Dolayısıyla, terörün ortadan kalktığı, demokratik siyasetin güçlendiği bir ortamda Türkiye kardeşliğini, huzurunu daha da pekiştirecektir.
Burada gördüğümüz kadarıyla Meclis çerçevesinde bir diyalog başlamış durumda bu da çok doğru bir yaklaşım. Çünkü şu an ki Meclis’imiz Cumhuriyet tarihimizin temsil gücü en yüksek Meclislerinden bir tanesi, belki de en yükseği. Çünkü çok sayıda parti seçimle geldi ve her birinin belli sayıda milletvekili var. Seçmenin yüzde 95’inden fazlası yanlış hatırlamıyorsam temsil ediliyor şu an ki Meclis’imizde, yani çok geniş bir temsil tabanına sahip bir Meclis’imiz var.
PKK’NIN SİLAH BIRAKMASIYLA BÖLGEYE GELECEK YATIRIMLARIN PERİYODU
Şimdi terörün olmadığı bir ortam hem Türkiye için hem çevre ülkelerimiz için, Ortadoğu için çok çok önemli ve yatırım ortamını iyileştirecektir. Bunu bir yılla kısıtlamak doğru değil bence, genel anlamda yatırım ortamı, ekonomik kalkınma ortamı çok çok iyileşecektir. Zaten terörün bu bölgeye başımıza bela edilmesinin en büyük sebeplerinden biri de bu bence.
Enerjimizi başka alanlarda harcayıp gerçek anlamda kalkınmamıza, gelişmemize de engel oluyor bu yapılar. Bunların ortadan kalktığı bir ortamda kaynaklarımızı da dikkatimizi de işte çok daha esaslı konulara, teknolojimizi nasıl geliştireceğiz, ülkemizi nasıl büyüteceğiz, insanımızı nasıl daha nitelikli yetiştiririz? Beşeri sermayeye nasıl daha fazla yatırım yaparız bunlarla uğraşacağız ve bu uzun vadeli kalkınmamıza büyük destek olacak diye düşünüyorum.
ASGARİ ÜCRET-MEMUR VE MEMUR EMEKLİSİ MAAŞLARI
Asgari ücretle ilgili şunları söyleyebilirim: Öncelikle bizim toplam istihdamımız sunumda da aktardım Ekim ayı itibariyle 32 milyon 970’ti. Bazen asgari ücretli çalışan sayısına ilişkin oranlar da tartışılıyor, bizim elimizde kayıtlı olan SGK’lı çalışanlar var, orada kayıtlı çalışanların yüzde 42’si asgari ücretli görünüyor o da 6.7 milyon kişi yapıyor. Yani şu anda kayıtlı asgari ücretli 6.7 milyon, toplam istihdamımız ise 32 milyon 970 bin. Toplam istihdam içinde Devlette çalışan var, SGK’lı ve SGK dışı çalışanlar var vs. tabii hepsini topladığınızda 32 milyon 970 bin kişiye ulaşıyorsunuz. Burada tabii kayıtlı çalışanlarda da şöyle bir durum var onu da izah etmemiz lazım: Kayıt dışılık dediğimiz şey ikiye ayrılıyor. Bir, tamamen kayıt dışı çalışma meselesi var, bir de eksik kayıtlılık dediğimiz şey var, yani kayıtlı aslında ama bir kısmı kayıtlı, bir kısmı kayıtsız diyelim. Dünyada da bu durum böyle, bizde de böyle.
Asgari ücret meselesinde biraz bu sorunun da olduğunu biliyorum, yani asgari ücretli 6.7 milyon gözüküyor, ama muhtemelen bundan daha düşük gerçek anlamda, çünkü asgari ücret üzerinden prim ödeniyor malum, işte birtakım yükümlülükler getiriyor. O yüzden asgari ücretle gösterip, başka şekillerde ücret veren işletmeler olduğunu da biliyoruz, buna da eksik kayıtlılık diyoruz. Biz tabii kayıt dışılıkla da, eksik kayıtlılıkla da mücadele ediyoruz. Ama bu faktörleri dikkate almadan yapılacak bir yorumun çok da gerçekçi olmayacağını bilmemiz lazım.
“ASGARİ ÜCRETLE İLGİLİ HEP ALTINI ÇİZİYORUZ, BU BİR TABAN ÜCRET”
Asgari ücretle ilgili söyleyeceğim ikinci husus şu:
Altını hep çiziyoruz bu bir taban ücret, bunun üstü bir limit söz konusu değil veya ideal ücret veya olması gereken ücret şeklinde bir hadise değil. Bundan aşağı olmaz dediğimiz bir ücret dolayısıyla, birçok metropolde, belli sektörlerde, belli büyüklerdeki firmalarda zaten fiili ücretlerin daha yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Burada asıl problem asgari ücrette daha az gelişmiş bölgeler, küçük ölçekli işletmeler ve emek yoğun sektörler. Bunlar asıl bunun baskısını daha fazla hissediyorlar. Ama biz her zaman söylüyoruz, burada verimlilik çok önemli. Verimlilik arttıkça ülkenin toplam faktör verimliliği, işletmelerin de işletme bazında verimliliği arttıkça aslında daha yüksek ücretin de zemini oluşmuş oluyor. Dolayısıyla, önemli olan bu verimliliği artırmak, daha sağlam bir zeminde, kalıcı bir zeminde bu gelişmeleri sağlamak. Biz bütün imkanlarımızla bu yönde gayret ettik.
Bakın bazı rakamlar söyleyeyim, 2023 yılında enflasyon oranı yüzde 64,8, asgari ücrete yaptığımız artış yüzde 107.3, yani bugün yaptığımız artışlar geçmişteki bu yüksek oranların üzerine yaptığımız artışlar bunu da dikkate almamızda fayda var.
2024 yılında bugün belli oldu yüzde yıllık enflasyon 44,4. Asgari ücret 49,1 arttırılmış, yani son 2 yılda yapılan artışlar oldukça önemli artışlar. O yıldaki enflasyonun üstünde artışlar. Bu yıl da yine yaptığımız artışın bu yıl gerçekleşecek enflasyonun üstünde kalacağını bekliyoruz.
“ASGARİ ÜCRETİN DOLAR KARŞILIĞI…”
2003-2024 döneminde yıllık ortalama büyümemiz 5,4 olmuş, az önce sunumumda size gösterdim. Asgari ücrette ki reel artışın yıllık büyümesi 5.6 olmuş, yani bu uzun dönemli baktığınızda da biz asgari ücreti büyümemizin üstünde artırmışız. Son dönemde önemli bir gelişme var 2022 yılında emeğin milli gelirden, katma değerden aldığı payı gayri safi katma değerden aldığı pay oldukça düşük seviyeye gelmişti 2022’de. Pandeminin de etkisiyle, başka faktörlerin de etkisiyle hakikaten çok düşük bir düzeydi. Nitekim TÜİK 2022 gelir dağılımı istatistiklerini yayınladığında bunu gördük.
Gelir dağılımında ciddi bir olumsuz etkilenme olduğunu gördük 2022’de. Geçtiğimiz günlerde TÜİK 2023 gelir bazlı rakamları açıkladı, burada nispi olarak bir düzelme olduğunu görüyoruz gelir dağılımında. Ben ,2024 verilerinde de (2025’te çıkacak o rakam), yine bu iyileşme eğiliminin devam edeceğini düşünüyorum.
Bunun da öncü göstergesi emeğe, iş gücüne ödemelerin gayri safi katma değer içindeki payı bunu biliyoruz. 2024 yılı üçüncü çeyreğinde, serinin açıklandığı 1998’den beri en yüksek değer olan 37,6’ya ulaşmış durumdayız. Yani iş gücü ödemelerinin gayri safi katma değerdeki payı itibariyle 2024’ün üçüncü çeyreği tarihi yüksek seviyeyi görmüş durumdayız ve son bir yılda burada 6,1 puan bir artış var. Bu da bize önümüzdeki dönem gelir dağılımı açısından daha olumlu bir tablonun oluşacağını gösteriyor.
Net asgari ücretin yine dolar karşılığı çok tartışılıyor biliyorsunuz. Asgari ücret 2002’de 114 dolar, 2024 yılında ise 519 dolar idi, 2025’teki son güncel artışla 627 doların üzerine çıkmış durumda. Bu net maaşlarda birde işverene maliyeti açısından bakarsanız bu tabii çok daha yüksek rakamlarda. Şu anki asgari ücret seviyemiz Rusya, Romanya, Bulgaristan Meksika, Brezilya’nın, Güney Afrika’nın, Endonezya’nın, Çin, Mısır ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin üzerinde bir rakam, bunu da ifade etmek isterim: Enflasyonda ciddi bir sapma olursa yeniden elbette bunları değerlendiririz dedi, biz ciddi bir sapma olmayacağına inanıyoruz, politikalarımızı o çerçevede sürdürüyoruz. Önemli olan çünkü şudur buna yürekten inanıyoruz: Bugün yüksek bir maaş verirsiniz, yarın enflasyon bundan daha yüksek çıkarsa verdiğiniz maaşın hiçbir anlamı kalmaz.
Önemli olan enflasyonu dizginleyip, düşürüp, somut, reel satın alma gücünde artış sağlamak. Bizim amacımız satın alma gücünde kalıcı artış sağlamak, amacımız bu. Dolayısıyla, bunu sağlamak için her türlü gayreti sarf edeceğiz. Bu süreçte istihdamı da desteklemeye devam edeceğiz. Asgari ücret kararıyla birlikte biliyorsunuz 700 lira olan asgari ücret desteğini de 1000 liraya çıkardık, o da önemli bir katkı. Kamuda, özellikle emek yoğun işletmelerimize, emek yoğun işletmelerimizle ilgili hem imalatçı, hem ihracatçı işletmelerimizle ilgili EKK’da da geniş değerlendirmeler yaptık, Sanayi Bakanlığımızın özellikle bu konuda çalışmaları oldu, diğer Strateji Bütçe Başkanlığımızın çalışmaları oldu, bu kapsamda da yine bir inisiyatif var.
O da istihdamını koruyan emek yoğun sektörlerde faaliyet gösteren işletmelere çalışan başına 2 bin 500 liraya kadar istihdam katkısı. Bu özellikle tekstil, konfeksiyon, deri, mobilya gibi emek yoğun sektörleri ilgilendiren bir karar, Ocak ayı içinde bir düzenleme…
“TEMMUZ AYINDA BU ARTIŞLAR YENİLECEK”
Ama buradaki amacımız şu:
Biz işletmelerimizin istihdamını korumak istiyoruz, programın asıl amacı bu, istihdamını korumuş, belli bir referans döneme göre azaltmamış olan KOBİ’lerimiz, işletmelerimiz bundan istifade edecekler, Cumhurbaşkanımız bunun ana başlığını açıkladı zaten, detaylarını tartışacağız. Ama düşündüğümüz şu: KOSGEB kanalıyla işletmelere bu desteğin ulaştırılması şeklinde, ama bürokrasi oluşturmadan çok hızlı, seri bir şekilde bu tespitleri yapıp işletmelerimize bu 2 bin 500’e kadar olan desteği sağlamak istiyoruz.
Ama her sektörde değil, tekrar ediyorum, emek yoğun sektörlerde ve KOBİ’lerimizi hedefleyen bir anlayış içinde bu desteğimizi de sağlayacağız. Çünkü bizim amacımız insanların işini korumak, az önce vurgulamaya çalıştım, işletmelerin ayakta kalması, devam etmesi, istihdam sağlaması ekonomik olarak da, sosyal olarak da bizim için çok çok önemli. Dolayısıyla insanlarımızın iş gücü piyasalarında kalması için yeni bir programı da başlatıyoruz.
Emeklilerle ilgili söyledikleriniz, asgari ücret oranıyla emekliye artış oranını mukayese doğru olmaz, çünkü birisi bir yıllık bir süreçle ilgili, perspektifle ilgili bir artış, diğeri 6 aylık, yani emekli ve memur artışı biliyorsunuz 6 aylık yapılıyor, Temmuz’da tekrar bu artışlar yenilenecek. Burada da kural belli, biliyorsunuz burada gerçekleşen enflasyon ve toplu sözleşme var. SSK ve BAĞKUR emekli aylıkları 6 aylık enflasyona göre artması, onun hesaplarını siz zaten yaptınız, oranlar belli.
“DÜŞÜK ALAN EMEKLİLERİMİZ OLDUĞU İÇİN 2019 YILINDA DÜZENLEME YAPTIK”
Yani burada kural bazlı bir şey var biliyorsunuz zaten, burada asıl kural bazlı olmayan en düşük emekli aylığı. En düşük emekli aylığı, geçmişte böyle bir şey yoktu bizim sistemimizde, gün sayısından, primin düşüklüğünden dolayı çok düşük alan emeklilerimiz olduğu için bu düzenlemeyi 2019’da yaptık.
Pandemiden önce düzenleme yaptık, pandemide de artırdık bunu, 2019’da bir düzenleme yapıldı, ve ilk defa orada en düşük emekli aylığı diye bir tarif getirildi, ondan önce öyle bir şey yoktu, yani ne kadar prim ödediyseniz düşükse çok düşük alma durumu da vardı, en azından asgari bir şey verelim dendi. Bunun yanı sıra ikramiye konusu getirildi biliyorsunuz. Bugün geldiğimiz noktada 12 bin 500 liraya çıkmış durumda kök ücretleri daha düşük olan oldukça önemli sayıda emeklimiz bundan istifade ediyor, kök ücretinden daha yüksek bir emekli ücreti almış oluyor, yani primiyle bağlantılı kök ücretinden daha yüksek bir emekli maaşı almış oluyor.
Bunu kanunla ancak değiştirebiliyorsunuz, bu normal sistemden gelen bir şey olmadığı için, kanunla gelen bir yapı olduğu için ancak kanunla düzenlenerek yine sağlanabilir. Bu konuda bir çalışma yapacağız, yani burada diğer ücretler artarken asgariyi olduğu gibi tutmanın doğru olmadığını düşünüyoruz, bir çalışma yapacağız ve bir kanuni düzenleme muhtemelen gündeme gelecek. Tabi hükümetimiz bunu nihai karara Cumhurbaşkanımız tamamladıktan sonra grubumuzla kanun çalışmasını gündeme taşıyacağız. Ocak ayı içinde bu gerçekleşecektir diye düşünüyorum.
EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞININ BELİRLENMESİNE DAİR: EKK NEDİR
EKK dediğimiz şu: Az önce anlatırken biraz izah etmeye çalıştım, bir bizim … daha formal diyelim EKK toplantılarımız var. Bir de konu bazlı ilgili bakanlarımızla bir araya gelip yine EKK bakanlarıyla yaptığımız çalışmalar var. Bu konuda geniş anlamıyla EKK toplantısı gerekmiyor, esas burada tartışacağımız Çalışma Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığımız gibi doğrudan ilgili bakanlıklarımız. Onlarla elbette bir araya gelip bu konuları detaylı değerlendirip sonra Hükümetimize, Sayın Cumhurbaşkanımıza bu konular arz edilir diye ifade etmek isterim.
FİYATLAMA DAVRANIŞLARI (PİYASA AKTÖRLERİ İLE REEL KESİM VE VATANDAŞLAR ARASINDAKİ FARKIN SEBEBİ)
Fiyatlama davranışları tabii giderek daha bir düzeliyor diye düşünüyoruz. Burada tabii beklentiler çok önemli, bazı arkadaşlarımız da sordular. Şimdi baktığınızda Merkez Bankamız da aktörleri ve ekonominin farklı kesimlerinden temsilcilerle ile birtakım anketler yapıyor, finans piyasasını bilen aktörler oldukça yaklaşmış durumda bizim hedeflerimize. Beklentileriyle bizim hedeflerimiz bayağı yaklaşmış durumda. Onlar biraz daha bu oranın gidişatını yakından takip ediyorlar.
Reel sektör ve vatandaşlarımızın beklentilerinde daha yukarıdayız. Örneğin geçen ay enflasyon yüzde 47 iken mevcut gerçekleşen enflasyonumuz 1 yıl sonrası ne olacak diyorsunuz, reel sektör 40-50 olacak diyor. Dolayısıyla ama geldiği yere bakarsanız bu çok daha yüksekti, buralara geldi. Beklentilerde bir iyileşme oldu, ama hala gerçekçi bir noktaya geldiğimizi düşünmüyoruz.
Özellikle bu son enflasyondaki gelişmelerle birlikte reel sektör beklentilerinde de daha fazla bir iyileşme bekliyoruz önümüzdeki dönemde. Biraz şöyle bir durum var arkadaşlar: Dünyada da bu böyle, yani sadece bize özgür bir şey değil. İstatistik kurumlarının ölçtüğü enflasyonla işletmelerin, vatandaşların hissettiği veya algıladığı enflasyon arasında bir fark var.
Bu bütün dünyada böyle, Avrupa’da gidip ölçtüğünüzde orada bu fark var, başka ülkelerde de var. Biraz seçici algılama var, yani sizin için önemli olan birkaç kalemdeki algınızı oluşturabiliyor, oysa istatistik kurumları yüzlerce kalemi alıp ortalamasını hesaplıyorlar. Yine vatandaşımız geçmişten gelen hafızayı daha fazla taşıyor diyelim gelişmelerden ziyade, o aylık olumlu bir şeyden ziyade geçmiş tecrübeyi bugüne taşıyabiliyor. Çeşitli sebeplerle bu fark bütün ülkelerde var doğrusu. Bu Avrupa’da da böyle, dünyada da böyle. Dolayısıyla bu normal bir durum, ama bunun eğilimine bakmak lazım. Nereye doğru gidiyor? Vatandaşımız da reel sektördeki beklentinin altında giderek aşağıya doğru geldiğini görüyoruz. Bu da sevindirici, çünkü sosyal bilimlerde kendini gerçekleştiren kehanet diye bir kavram var, self fulfilling prophecy diyorlar. Herkes bir şeyi beklerse olmayacak şey bile olur, çünkü herkes ona göre davranır.
Dolayısıyla bu beklentilerin daha reel bir zemine doğru gelmesi enflasyonla mücadelemize de güç verecektir. Özellikle son dönemlerdeki bu gelişmelerin beklentileri de giderek daha fazla iyileştireceğini öngörüyoruz. Dolayısıyla hem enflasyonun ana eğilimindeki değişim, hem de beklentilerdeki iyileşme 2025 yılı için bize daha güçlü bir dezenflasyon perspektifi sunuyor.
BÜYÜMENİN KOMPOZİSYONU OLUŞTURULURKEN SURİYEDEKİ DURUM DİKKATE ALINDI MI?
Şu an ki hızlı gelişmeler, son dönemde ki gelişmeler dikkate alınmadı. Çünkü gerçekten bütün dünyayı şaşırtan bir hızla gerçekleşti Suriye’deki dönüşüm. Ancak ben bunun büyümemize olumlu katkıda bulunacağını düşünüyorum. Büyümemize güç katacağını, iç talebe güç katacağını düşünüyorum.
ENFLASYONDA BAZ ETKİSİ
2025’in baz etkisi soruldu. Geçen yıl yani 2024’ün Ocak-Şubat aylarında nispi olarak yüksekti enflasyon dolayısıyla baz etkisinin bu sene olumlu olacağını bu anlamda Ocak özellikle baz etkisinin olumlu olacağını düşünüyorum. Ocak’ta genelde diğer aylara göre nispeten daha yüksek olur aylık enflasyon, çünkü birçok fiyat, ücret Ocak’ta güncellendiği için Ocak ayı biraz daha normal ortalamanın üstünde gelir.
Ama geçen senenin ocak ayıyla mukayese ettiğimiz zaman bu sene çok daha düşük olacağını tahmin ediyoruz. Dolayısıyla, geçen senenin Ocak’ı biraz daha beklentinin üstünde çıkmıştı onun baz etkisi olumlu olacaktır diye düşünüyorum. Geçen yıl Ocak mesela yüzde 6,7 olmuş, Şubat 4,5 olmuş dolayısıyla, bu ilk aylarda bize olumlu olarak yansıyacaktır. Fakat hep şunu söylüyorum: Bazen medyadan arkadaşlarımız da söylüyorlar, baz etkisi de şu oldu, bu oldu diyorlar.
Program yoksa baz etkisi de olmaz değerli arkadaşlar, esas etki program etkisidir. Çünkü program olmazsa siz bu oranı düşürmezseniz bu 6,7’nin altında bir oran çıkmazsa baz etkisi de oluşmaz zaten. Dolayısıyla, esas olan program etkisidir, ama baz etkisinin de faydalı olduğu aylar veya olumsuz etkilediği aylarda elbette olabilir. Esas olan program etkisidir, program etkisi de olumlu yöndedir.
YÖNETİLEN-YÖNLENDİRİLEN FİYATLAR
Akaryakıt en önemli kalem burada, şimdi 10 tane kalem, 9’unu, yani çoğunda yapmadınız derseniz, ama bir de ağırlık dediğimiz bir şey var, hani en ağırlıklı şey akaryakıt orada, enflasyon hesaplarında da, tüketim olarak da bütün diğer alanları da etkileyen malum bir alan, dolayısıyla burada bir fedakarlık yapmış durumda Maliyemiz. Burada iki boyut var.
Bir, gelir ihtiyacı var Maliyemizin. Bütçe açığını düşürmediğimiz sürece gidip borçlanmak durumunda kalıyorsunuz, kamunun gelirlerini korumak önemli bir hedef. Diğer taraftan da dediğiniz husus da önemli, dezenflasyon sürecine mali destek verme hedefi var. İşte bu ikisi arasında bir denge gözetiyoruz, yaptığımız o. Hem kamunun belli oranda bir gelir sağlaması, hem de dezenflasyon sürecine de elimizdeki imkanlar çerçevesinde destek olmak.
Diğer birçok kalem, herkesin her zaman yaptığı işler değil, işte bir defa diyelim işiniz düşüyor, bir defalık bir ücret ödüyorsunuz pasaportunuzu yenilerken vesaire. Onlar hani böyle enflasyonla ilgili çok etkisi olan veya toplam tüketim içinde çok büyük paya sahip olan kalemler değil esasında, ama akaryakıt her gün insanımızın bir şekilde doğrudan veya dolaylı olarak muhatap olduğu bir alan, dolayısıyla tercihimizi orada kullanmış olduk, elimizdeki imkanı orada kullanmış olduk.
MERKEZ BANKASININ FAİZ İNDİRİM KARARININ DEVAMI GELECEK Mİ?
Merkez Bankası’nın faizlerle ilgili faiz indirimi oldu malum, Merkez Bankamız bir faiz indirimi yaptı. Burada Merkez Bankamız kendi kanuni çerçevesi içinde kararlarını veriyor ve bunları da toplumla paylaşıyor, izah ediyor. İki şeyin altını çiziyor yaptığı açıklamalarda, enflasyonun ana eğilimine bakıyorum diyor ve beklentilere bakıyorum diyor. Her ikisinde de bir iyileşme süreci olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bugün çıkan enflasyon oranı da yine enflasyonun ana eğiliminde özellikle hizmetlerde hep sizinle onu paylaştık biliyorsunuz, en katı olan alan hizmetler, özellikle hizmetlerde de son çeyrekte ciddi bir kırılma olduğunu görüyoruz, enflasyonun aşağıya doğru geldiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu enflasyonun ana eğiliminde aşağıya doğru bir eğilim, gidişat oluşmuş durumda. Bu da tabii Merkez Bankamızın politikasını etkileyecektir, başka türlü düşünmek de mümkün değil.
Ama faiz politikası dışında da enstrümanları var Merkez Bankamızın. Bir taraftan da makro ihtiyati tedbirler dediğimiz başka tedbirler de alması mümkün. Sıkı tutuşunu ana çerçevede sürdürecektir tek hanede enflasyona düşünceye kadar, ama enflasyondaki bu ana eğilimlere göre de tabii ki kararlarını kendi yetkili kurullarında alacaktır. Ama genel çerçeve bu, enflasyonun ana eğilimi düşüyor, beklentiler iyileşiyor.
KUR POLİTİKASI DEĞİŞECEK Mİ?
Bizim kur politikamız şu: Bu 2000’li yılların başlarından beri gelen bir politikamız, yani yeni bir şey değil. Serbest kur politikası. Yani Merkez Bankası spekülatif bir hadise görmediği sürece kurun düzeyini belirleyici müdahale yapmıyor bizim sistemimizde, ama bir spekülatif hadise görürse kanunu gereği, kanunda da bu yazıyor, spekülatif hadise gördüğü zaman ona müdahale etme görevi Merkez Bankası’nın.
Ama onun ötesinde kuru esas olarak piyasa belirler diyoruz, piyasadaki dövizin arzı ve talebi belirler. Dolayısıyla en sağlıklı olan da bu diyoruz. Çünkü hatırlarsanız 2001 krizini Türkiye sabit kur rejiminden dolayı yaşadı. Sabit kur rejimlerinde tabiri caizse bu fay hatları gibi birikip birikip birikip etkiler bir anda patlıyor ve ekonomiye büyük zarar veriyor. Serbest kur rejiminde ise kur her gün ufak ufak kendini ayarlayarak yukarı yönde, aşağı yönde, piyasanın şartları neyse o etkileri zamana yaymış oluyor.
Dolayısıyla ani risklerle karşı karşıya kalmıyorsunuz, serbest kur avantajı bu. Dolayısıyla bu rejimimizi değiştirme gibi bir niyetimiz yok, aynen devam ediyor. Dalgalı kur rejimi de deniyor buna, serbest kur da deniyor… Ama yine tekrar edeyim, bu spekülatif hadiselere müdahale edilmeyecek anlamına da gelmiyor. Bu konuda Merkez Bankamızın kanunu açık, kanununda da bu yazıyor, spekülatif bir hadiseler olduğu zaman Merkez Bankamız müdahalesini yapıyor.
Onun dışında piyasanın arzı, talebi, döviz kurunu esas belirleyici olan odur diyoruz. Dolayısıyla biz Orta Vadeli Programda planlarımızda, programlarımızda kur hedefi koymuyoruz ortaya. Sadece çalışma kuramı gereği yani yapmanız lazım, başka hesabi bir varsayım yapıyoruz, o hesabi varsayım üzerinden birtakım değerler koyuyoruz ortaya.
Bunu bir hedef olarak lütfen algılamayın, hiçbir şekilde bir kur hedefimiz söz konusu değil, bunu piyasaya bırakıyoruz, ama spekülatif hadiselere de elbette o spekülatif hadiseler söz konusu olduğunda, manipülatif hadiseler söz konusu olduğunda olayın rengi elbette değişiyor.
Kaynak: www.ensonhaber.com